29 Ocak 2011 Cumartesi

Cary Grant and Ingrid Bergman - "You, My Love"







cumartesi huzuru.....

karşı komşu...

bu sabah biraz temmellik ettim ve öğlen 1 de uyandım... arasıra böyle temmellik etmek güzel oluyor =) aslına bakarsan bu sabah mutlu uyanmıştım taki annemin bugün günlerden cumartesi olduğunu hatırlatana kadar... evet bugün cumartesiydi ve Sevgili S. yoktu yanımda hayatımın tam tamına 5 yılı onunla geçmişti tam 5 yıl ve her cumartesileri ama yoktu artık sevgili S. tam bu durum için üzülüp tekrar yatağa dönüp cumartesi gününü uyuyarak geçirmek isterken face de karşı komşumun paylaştığı bi videoyu gördüm dinledim ve huzur buldum teşekkür ederim hasan bu sabah bana ii gelen şey aslında sen oldun......
dinlemek isterseniz buydrun http://www.youtube.com/watch?v=wCTW_IfZzTE

cuma

Sonra öyle durdum biraz. Bir süre Afrika kıtası yokmuş gibi davrandım. Tekerlek icat edilmemiş, ıspanak bir sebze değilmiş gibi… Yok sayınca yok oluyor çok şey, her şey değil. Gözümü kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum. Tuhaf yani.

Durdum sonra biraz öyle. Komik şeyler düşünmeye çalıştım. Düşününce buluyor insan. Güldüm biraz işte. Kendi kendine gülenlere deli diyenler insan değiller. Belki de insandırlar, emin değilim. Ama gülmeyen insanlardan çok korkuyorum. Bu gerçek. “Hayata katlanamadığımız için espri yapıyoruz” demiş… Kim demiş? Mühim değil, doğru demiş nihayetinde. Bu yüzden mi bu kadar gülüyorum yoksa güldüğüm için mi bu yüze varıyorum kuşkuluyum. Kaotik bir sebep-sonuç sarmalı bu. Yanisi gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…

Biraz durdum sonra öyle. İçimdeki bu anlatma isteğiyle kavga ettim. İsteğim beni dövdü. Bu aralar çok asabi. Asabiyetinden aldığı bir gücü var. Fazla ilişmemeye özen gösteriyorum. Ama birinin ona, anlatacaklarının hiçbir işe yaramayacağını söylemesi gerek.

Sonra durdum öyle biraz. Kırmızı koltuk eskiyene kadar oturdum. Ademoğlu ahir ömründe en çok oturuyor galiba. İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. “Oturmaya da kalsaydı” dediklerim de var “keşke biraz daha öyle otursaydı” dediklerim de… En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime…

Biraz öyle durdum sonra. Sekerat denilen bir şey var. İnsanın ağzı köpürüyor böyle, nefes alamıyor. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor. Ona demek istiyorum ki “son nefesini benim için harcama, ben buna değmem.” Diyemiyorum. Kalas yutmuş gibi oluyorum çünkü. Tam yutamamışım da boğazımda kalmış gibi daha doğrusu… Hep aynı şey. Birine benziyor. Allahım nasıl da ona benziyor! Zaman, zeminden çekiliyor. En başa gidiyorum. Onu buluyorum. Dönerken kaç yere daha uğruyorum? Sayabilsem de bereketi kaçsa. Ama sayamıyorum. Hepsi ona benziyor. Hepsi öyle…

Öyle durdum sonra biraz. Orta Asya’da kutsal sayılan bitkiler ve hayvanlara dair bir şeyler okudum. Bir ağacı kesmeden evvel ondan özür dileyen adamlara dair konuşmak istemiyorum, çok duygusal olduğum düşünülüyor sonra. Sırf bu yüzden vücudumda kırılmadık kemik kalmadığını da anlatmıyorum kimseye. Bir film vardı. Kadının teki bir binanın en yüksek yerine… Her neyse.

wazgeçilmezlerim


hayatım boyunca beni en çok mutlu eden yerlerdir eski kitapçılar... nedendir bilmem ama o eski kitapların kokusunu çok severim bana hep yaşanmışlıkları ve hüzünleri hatırlatır bazı kitaplarda çocukluğumu ve mutlu günleri...eski kitap almamda bu yüzdendir içlerinden çıkan notları yada köşelerine yazılmış küçük yazıları okur mutlu olur ve o kitabı benden önce okuyan kişiyi düşünürüm o kişiler hakkında hikayeler yaratırım kafamda... eski güzeldir ya =)

dün gece gökyüzünü izledim ay ilk defa bu kadar yorgun görünüyordu , benim gibi onunda yarısı yoktu ; hali bana ismi sana benziyordu... yine ben ve sigaradumanından başka hiç bir şey yoktu odam da?

ve bugün senin için, sil baştan başlamak istedim.gözlerimi açar açmaz başlamalıydım sensizliği kabul etmiş geleceğe? önce saatim çalmadan uyandım ve miskinliğimden kurtuldum?evet bu sabah resmine bakıp günaydin sevgilim demedim...ayna ya bakarken düşündüm acaba buda başarısız olduğum oyunlardan biri mi olacak diye, sonra iyice baktım gözlerime ama bu sefer cesaretliydim oyunun sonu zaferle bitecekti.kalbim de düşünmek istemiyordu artık seni , kurtulmak istiyordu içindeki can kiriklari ndan.nereye kadar sürecekti bu amansız ve acımasız firtina?...;

ve bana haykırıyordu adeta dön artık bu çıkmaz yoldan , aşk ı öğretmemi bekleme , sana bilmediğin bir şey öğretemem , o gidiyor sende artık ?durma? hayallerinin yanına git unutma korkarak yaşiyorsan ruyalarınla ve umutlarınla kalırsın?kötü bir annenin üvey evladı gibi ömrün boyunca sahtesiyle yaşayıp gerçeğini beklersin.kısaca bu aşk fazla sana evet kalbim haklıydı aynaya son bir kez daha baktım gözlerimin etrafindaki çizgiler her şeyi anlatıyordu aslında.adeta taşıyamadığım acılar oraya birikmişti.kuru ve yeterince büyük bir okyanus gibiydi?
artık zaman kaybetmemeliydim geçmişe yolculuk yapmayı daha çok isterdim ama o bile acı verecekti .

birden arkamı döndüm ve hızlı adımlarla dışarı çıktım.bunu tek başıma başaramayacaktım herkes bilsin istedim ve tanıdık tanımadık her keze ; o artık yok , unuttum , unuttum , unuttum diyecektim.belki de mantıksızdı ama zaman geçip gidiyordu daha fazla dayanamıyordum.bu yolda işe yaramayacaktı yine mayin tarlasinda yürümeye çalışıyordum?

artık gücüm bitmişti nefessiz kaldim yanımda olsaydın daha iyi olmazmiydi ? yine sana dönmek zorundaydım yada senle beraber her şeye veda etmek?fazla düşünmedim sensizde olsa dünya,gözüme perdeler inene kadar seninle yaşayacaktım?pişman olduğum şeyler vardı yeniden doğup gelsem boyun eğmezdim bu yok oluşuma.delgeç gibi parçalayıp yok ederdim kaderi?ama vazgeçmem lazımdı keşkelerden beni sadece ben kurtarabilirdim.her şeyden vazgeçip gitmek istesem, buradan göçerken yine yalnız gidecektim .hep benimleler diye umutlandığım iyi gün dostlarim yanımda olmayacaklardı.. beni yalnızca sen söküp alabilirdin bu çıkmazın içinden .ister sevgilim , istersen arkadaşım , babam , oğlum gibi elini uzatman yeterliydi?



artik kisa cümleler kuruyorum , konuşmak zor geliyor. iyi - kötü yaşadığımız hiçbir şeyi paylaşmak istemiyorum kimseyle?sadece ay işinğinda saklidir o güzel anılarım diye düşünüyorum.gökyüzü tüm sevenleri tanıyor ve bir kalp kirildiğinda sadece sevenler için ağlıyor .inan bana göz yaşlariminizin tadi ayni .sadece ikimiz için ve hep ben şarkimi söylerken yağıyor yağmurlar?o ağlıyor ben izliyorum ve anlıyorum her şey insanlar için?

o masum görünen çakil taşlari parçalıyor kalbimi.kanım buz gibi ,hissediyorum ve durduramıyorum.adeta çocukken sahip olduğum kirmizi rugan ayakkabilar gibi rengi.yalnızlık hoş geldin diyor bana sinsi bir gülümseme ile ve sonra soruyor bile bile senin adin ne diye?o çürüteceğini sanıyor aşkımı ama bilmiyor ki ne ?değirmenler? öğütemedi kalbimi. vazgeçtim dünyadan , ben bir mülteciyim diye haykırıyor kalbim....

imkansızda olsa ömrüm boyunca seni bekleyeceğim bana "birak kadinin olayim" diyene kadar...yemen türküsü nün dediği gibi giden gelmiyor.?deli kizim uyan? diye bekledim senelerce ama artık gitme vakti geldi. söylenecek söz yok gidiyorum ben hoşçakal?

"kadin","artik kisa cümleler kuruyorum"dedi usulca,"perdeler"üstüne üstüne geliyordu sanki yükler vardı ardında,oysa"kelimeler yetse"ydi neler vardı aklında,bir de "can kiriklari" izin verse gülümsemesine...

28 Ocak 2011 Cuma

cuma

Sonra öyle durdum biraz. Bir süre Afrika kıtası yokmuş gibi davrandım. Tekerlek icat edilmemiş, ıspanak bir sebze değilmiş gibi… Yok sayınca yok oluyor çok şey, her şey değil. Gözümü kapatınca kör olabiliyorum aslında. Ama karanlığı gördüğümü varsayıyorum bu sefer de, görmemeyi gururuma yediremiyorum. Tuhaf yani.

Durdum sonra biraz öyle. Komik şeyler düşünmeye çalıştım. Düşününce buluyor insan. Güldüm biraz işte. Kendi kendine gülenlere deli diyenler insan değiller. Belki de insandırlar, emin değilim. Ama gülmeyen insanlardan çok korkuyorum. Bu gerçek. “Hayata katlanamadığımız için espri yapıyoruz” demiş… Kim demiş? Mühim değil, doğru demiş nihayetinde. Bu yüzden mi bu kadar gülüyorum yoksa güldüğüm için mi bu yüze varıyorum kuşkuluyum. Kaotik bir sebep-sonuç sarmalı bu. Yanisi gülünecek hiçbir durumu boş geçmiyorum. Böylece katlanıyorum. Görseniz, her tarafım kat izi…

Biraz durdum sonra öyle. İçimdeki bu anlatma isteğiyle kavga ettim. İsteğim beni dövdü. Bu aralar çok asabi. Asabiyetinden aldığı bir gücü var. Fazla ilişmemeye özen gösteriyorum. Ama birinin ona, anlatacaklarının hiçbir işe yaramayacağını söylemesi gerek.

Sonra durdum öyle biraz. Kırmızı koltuk eskiyene kadar oturdum. Ademoğlu ahir ömründe en çok oturuyor galiba. İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. “Oturmaya da kalsaydı” dediklerim de var “keşke biraz daha öyle otursaydı” dediklerim de… En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime…

Biraz öyle durdum sonra. Sekerat denilen bir şey var. İnsanın ağzı köpürüyor böyle, nefes alamıyor. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyor. Ona demek istiyorum ki “son nefesini benim için harcama, ben buna değmem.” Diyemiyorum. Kalas yutmuş gibi oluyorum çünkü. Tam yutamamışım da boğazımda kalmış gibi daha doğrusu… Hep aynı şey. Birine benziyor. Allahım nasıl da ona benziyor! Zaman, zeminden çekiliyor. En başa gidiyorum. Onu buluyorum. Dönerken kaç yere daha uğruyorum? Sayabilsem de bereketi kaçsa. Ama sayamıyorum. Hepsi ona benziyor. Hepsi öyle…

Öyle durdum sonra biraz. Orta Asya’da kutsal sayılan bitkiler ve hayvanlara dair bir şeyler okudum. Bir ağacı kesmeden evvel ondan özür dileyen adamlara dair konuşmak istemiyorum, çok duygusal olduğum düşünülüyor sonra. Sırf bu yüzden vücudumda kırılmadık kemik kalmadığını da anlatmıyorum kimseye. Bir film vardı. Kadının teki bir binanın en yüksek yerine… Her neyse.

wazgeçilmezlerim


hayatım boyunca beni en çok mutlu eden yerlerdir eski kitapçılar... nedendir bilmem ama o eski kitapların kokusunu çok severim bana hep yaşanmışlıkları ve hüzünleri hatırlatır bazı kitaplarda çocukluğumu ve mutlu günleri...eski kitap almamda bu yüzdendir içlerinden çıkan notları yada köşelerine yazılmış küçük yazıları okur mutlu olur ve o kitabı benden önce okuyan kişiyi düşünürüm o kişiler hakkında hikayeler yaratırım kafamda... eski güzeldir ya =)

kankeyyyy


çocukluk arkadaşım,ev arkadaşım yeri geldiğinde ablam annem ara sıra kavga etsekte seni seviyorum be kanki iyiki varsın cnm özge'm.....
(resimde özgemle izmir kordonda kahvaltı keyfi :)

''Butun dunyayi kucaklamak istedim, kollarim yetmedi''



geçenlerde elmira'm geldi izmire bi kaç günlüğüne ve öyle güzel bi gün geçirdik ki bir ara gülmekten çenem'in ağrıdığını fark ettim. Aslında elmira ablamın yakın arkadaşı idi ama bu son gelişinde öyle yakınlaştık ki artık güzel bir dostum daha oldu diye bilirim... =) ama günün en güzel anı midye yediğimiz andı kişi başı 80 midye az geldi ve şunu hatırlıyorum 75ten sonra midyeler bitio die ağlaşıyoduk =)