3 Nisan 2010 Cumartesi

Varlığın kokusuna arıyorum,derim soyuluyor acının duyumsuzluğunu ararken; Müphem kan oluyor, dolaşıyor damarlarımda sessizce...

Beton ve lodos kalıntısı arasında nem içime vuruyor, bayat mı bayat bir koku...Yorgunum, şu köşeyi de geçip dinlemeliyim. Denize bakıyor, gözlerim...Anlatacağım sözcükde yok ki bu manzarayı. Kendime ait bir mutsuzluk tek başına yaşamak isteği beliriyor, gerçi onuda biliyorum çare değil. Mutsuzluk ve yalnızlık...Evet mutsuzluk... mutsuzluk bir hastalık tersine giderek büyüyen...Bu yangın içinde gece gündüz nöbet tutuyor,uykusuzluk…şafağa karışıyor, rüyalarım.
Dört bir yanım yanık izleriyle kaplı. Salt karşı çıkmak hayata aykırı fikirler üretmek durmadan, konuşmaya çabalamak sağlıklı bir iletişim kurmak tamamen bir suç! Bu yüzden vazgeçmişliğim... Bu yüzden mektup yazma ihtimaline olan özlemim...Zarfsızım.
Bu ortamda kendimi kaybediyorum. Korkular,zayıflıklar içinde kahraman rolü oynamaktan yoruldum...Birey olmak zor zanaat. İncir çekirdeğini doldurmayan konuların içinde
le başlayan sözlerden yılgınlığımda cabası. Çoğu kez cümleler yarım kalıyor, kaldığı yerde bırakıp etrafıma bakıyorum. Belki birşey bulurumda kendimi kandırırım diye. Belki aradığım bir sığınaktır, evet evet bir ikinci dünya savaşında kalma anılarım.
Odamın ucunda yattığım yerden doğrulup düşlediğim mavinin ötesinde perdeyi aralıyorum. İçeriye sızıyor ışık, bu evdeki kaçıncı sabahım bilmem. Perdenin ucundan bırakıyorum yeniden sokuluyorum, çarşafın altına. Kimbilir belkide böyle olması gerekiyor yeniden başlayabilmek için...
Önümde gün içi yapılacaklar listesi, kendimi şartlandırmışım. Mutluluğa koşmak için çabalamak gerek. Zamanı kiralıyor, radyoyu açıyorum. Frekansta soluk bir melodi. Yaşadıklarım, bugünüm yarınım şuanda geçiyor gözümün önünden, gerçeklikle birleşiyor düşlerim.
Öfkeli değilim,asla...Kendini kaybetmenin sözcüklerinde, parmak uçlarım. Boşluğumun şarkıları ise türkülerim... Melodinin içinde gecenden sabaha dek uzayan benliğimin sahip olduğu güzel anıları düşlüyorum. Yaşam takvim yapraklarını takip et! Dinle derinden... Bir gitarın sesini duy ve çıtlat içimin suskunluğunu.
Kurgusal anlara yazılıyor vaktim… Saatime bakıyorum, Sol-gunum… Bitik bir hissiyat yanı başımda,yapışık kene gibi...Makkajı eriyen kadınlar geçiyor,içimden. Bulanık sesler, sarıyor ruhumu. Cümleden çok tekilli sözcüklere takılıyım. Sarımsı yeşil dallara, ateş ekliyorum. Duman çiğerlerime doluyor, mart da değil ki? (Ağustos sıcağında ellerim) Ateşin üzerinden atlayım (nevruz özlemi)... Yakıyor... Herşeyim alev alev...Donuk kış mevsimine,İspanyol sözcükler taşıyor yine vakitsiz. “”Caminando Por La Calle"" Mevsim kışda değil ki.
Ilık bir melteme, aralı pencereden içeri dalıyor. Nefes al diyor belkide! Kısık gözlerle bakıyorum kapının eşiğine, şimdi sokağa çıkma zamanı. Saat beşi üç geçiyor. Denize koşmalıyım. Özlemlerim dile gelirken, hayallerim güçleniyor ve
laşıyorum,grice. Çıplağım hayata karşı, rüzgarın akışına bırakılmış yel değirmenine savaşım (toplumsal tepkisizlik, hoyratlık, tüketim) Duyarsızca aynı yöne bakana… Bir kaptan değilim ben zenci (rengini,kimliğini belli eden)bir köleyim, akıntıya kürek çekmişliğim ondandır. Yoksa bedenim bilir, akıntıya karşı olduğumu don kişotluğumda bundandır…

Hiç yorum yok: